Yazarımız tam X kuşağından, Y kuşağına geçiş yıllarında doğmuş; başta bilgisayarlar olmak üzere teknolojinin, hayatımıza katkıda bulunduğu dönemlerden, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olduğu dönemlere geçiş sürecini çocukluğu sırasında yaşamış olması nedeniyle, nesil olarak Y’ye daha yakın olmakla birlikte iki arada bir derede büyümüştür.

Fotoğraf makinelerinin analogdan dijitale geçişine, hesap makineli saatler, el radyoları, “databank”lar ve daha bir çok cihazın yerlerini cep telefonlarına bırakışına, bilgisayarların yeşil tek renkten milyonlarca renge çıkmasına ve tabii ki de bebek bezlerinin “bez”den kullan-at biçimine geçişine şahit olmuş; bu nedenle de “eskiden … olmadan önce nasıl yaşıyorlarmış?” tarzı soruların retorik sorular mı olduğu yoksa geçmişe yönelik bir meraktan mı kaynaklandığı konusunda zaman zaman kafa karışıklığı yaşamıştır.

Bu karmaşık düşünce silsilesinin bir sonucu olarak da teknolojiyle ve gelecekle fazlasıyla iç içe bulunmasına rağmen geçmişten de vazgeçememiştir. Yaşına bakmadan, hâlâ LEGO ile yeni bir buluş üzerinde çalışan bir bilim insanı edasıyla oynar; Pinterest tahtası LEGO resimleri ile doludur. Zamansız melodileriyle Yanni ve Keiko Matsui favori müzisyenleri, Flavorwire favori sitesi, Amelie ve Vanilla Sky favori filmleri, Mad Men ve Battlestar Galactica favori dizileri, Ray Bradbury ve Paul Auster da favori yazarlarıdır.

İnsanlık tarihi kadar eski olan “kitap” kavramının teknolojiyle buluşması olan “e-kitap”ı bu kadar çok önemsemesinin sebebi belki de geçmiş ve geleceğin iç içe girdiği bu bakış açısıdır. (Parantez içi ek bilgi: Yazarımızın favori yazarı Ray Bradbury’nin çok uzunca bir zaman e-kitap kavramına şiddetle karşı çıktığını belirtelim.)

bakisacisi

“Bakış açısı” demişken bu karikatürü de es geçmemek lazım

Özetle, yazarımız, sanal dünyanın “siren”lerinin çağrısına direnmiş ve gerçek hayatla bağını koparmamış; fakat uçsuz bucaksız teknoloji denizinde boğulmadan yüzmesini sağlayacak ve kendince rehberlik edebilecek bir birikim edinmeyi de başarmıştır. Bu blog’u kurmadan önce de araştırdığı, bildiği ve deneyimlediği konulardaki fikirlerini çevresi ile paylaşmaktan keyif alıyorken, fikirlerini daha düzenli bir biçimde daha geniş bir kitleye ulaştırmak adına yazılı bir ortama geçirmeye karar vermiştir.

Ayn Rand‘ın felsefesine aşina kişiler için bir dipnot: Blog sözcüğü İngilizce weblog sözcüğünden türemiştir ve Türkçe’de “web günlüğü” anlamına gelmektedir. Şu anda ziyaret etmekte olduğunuz “günlük” de doğası itibariyle kişiseldir. Yazar, sadece fikirlerini beyan etmekten ve yazmaktan keyif aldığı için yazmakta ve iyi bildiğini düşündüğü konular hakkındaki fikirlerini en iyi şekilde ifade etmeye çalışmaktadır.

3 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir